7.5 IMDB Puanı
Poesía Sin Fin
(Endless Poetry)
Senaryo Alejandro Jodorowsky
Ödüller 1 ödül & 4 Adaylık.
Şiirin Sonsuzluğu: Poesía sin fin (2016) Filminde Sanat, Kimlik ve Dönüşüm
Giriş
Alejandro Jodorowsky’nin Poesía sin fin (2016) filmi, yalnızca bir otobiyografi değil, aynı zamanda şiirsel bir sinema deneyimidir. Yönetmenin kendi gençlik yıllarını, sanatla kurduğu ilişkileri ve varoluşsal çatışmalarını konu alan bu film, gerçek ile fanteziyi harmanlayan teatral bir görsel dile sahiptir. Jodorowsky, gençliğini “şiirin içinde yaşamak” arzusuyla yeniden kurgular; ailesiyle çatışan kimliği, Santiago'nun bohem sanat çevresinde şekillenen benliği ve sanatın dönüştürücü gücü filmin ana eksenini oluşturur.
Kimlik ve Aile ile Yüzleşme
Film, Jodorowsky’nin ailesiyle yaşadığı çalkantılı ilişkilerle açılır. Babası Jaime, oğlunun şair olmak istemesine karşı çıkar; onun yerine "erkek" olmanın kurumsallaşmış biçimlerini temsil eder. Bu çatışma, Jodorowsky’nin bireysel kimlik arayışının merkezinde durur. Sanatla kurduğu ilişki, bu ataerkil baskıya karşı bir başkaldırı niteliğindedir. Film boyunca şairlik, erkekliğin alternatif bir formu, “hissedebilme ve dönüştürme kapasitesi” olarak sunulur.
Sanat ve İsyan: Bohem Yaşamın Sahnesi
Poesía sin fin, Santiago'nun sanat çevresinde geçen yıllarda, Jodorowsky’nin Nicanor Parra, Enrique Lihn ve Stella Díaz Varín gibi gerçek şairlerle kurduğu ilişkileri şiirsel bir anlatımla betimler. Filmde şiir yalnızca bir edebî tür değil, yaşam biçimidir. “Sanat yaşamak içindir” fikri, karakterlerin eylemlerine yön verir.
Sahneler neredeyse bir tiyatro sahnesi gibi tasarlanmıştır: duvarlar yıkılır, renkler absürdleşir, figürler maskeler takar. Gerçeklik ile performans iç içe geçmiştir. Bu biçimsel tercihler, Jodorowsky’nin yaşamı bir sanat eseri olarak görme anlayışının yansımasıdır.
Şiirin Sinemasal Temsili: Görsel Dilde Ritim ve Rüya
Filmde siyah-beyaz görüntülerden rengarenk tablolara geçişler, karakterlerin iç dünyalarındaki dönüşümün metaforu gibidir. Sahne geçişleri klasik dramatik yapıdan saparak, bir rüya içinde dolaşma hissi yaratır. Kamera çoğu zaman statik değildir; dans eder, kayar, döner. Jodorowsky’nin sineması burada bir anlatıdan çok şiirsel bir jest hâlini alır. Bu, poetic cinema kavramının en somut örneklerinden biridir.
Otobiyografi mi? Mitoloji mi?
Her ne kadar film otobiyografik olsa da, Jodorowsky'nin kendisini anlattığı bir kahramanlık destanı da vardır. Kendi gençliğini oynayan aktörün yanında, yaşlı Jodorowsky zaman zaman kadraja girerek ona nasihat verir, sahneyi böler, anlatıya müdahale eder. Bu anlatı kırılması, onun yaşamını bir “gerçek” olarak değil, inşa edilmiş bir anlatı olarak sunduğunu gösterir. Jodorowsky burada kendi mitini yaratır ve onu sinema aracılığıyla kutsar.
Sonuç: Şiirle Dolu, Sonsuz Bir Yaşam
Poesía sin fin, Alejandro Jodorowsky’nin sinemaya, hayata ve sanata bakışının özetidir: hayal ile gerçeğin ayrımı silinir; yaşam, şiirsel bir performansa dönüşür. Film, sanatçının yalnızca eserleriyle değil, yaşamının ta kendisiyle de bir sanat eseri yaratabileceğini savunur.
Jodorowsky’nin sinemasında olduğu gibi bu filmde de en önemli tema şudur: Sanat, bir kaçış değil; dönüşümdür.
Film hakkındaki düşüncelerinizi paylaşın